Ekip Arkadaşlarımın Sesini Ne Kadar Duyuyorum?

14/02/2024

Çalışan bağlılığının kurumların performansı ve sürekliliği açısından ne kadar önemli olduğu yadsınamayacak bir gerçek. Birbirini takip ederek destekleyen pek çok araştırmanın sonucu da bunu gösteriyor. Bu yüzden de çalışan bağlılığını sağlama konusu liderlerin kritik hedeflerinden biri halinde geldi.

Yönetim teorilerinin gelişmeye başladığı 1930’lu yıllardan itibaren lider olarak sergilenen davranışların; iş verimliliği, performans  ve motivasyon üzerindeki etkisi değerlendirilerek iş tatmininin  ve çalışan bağlılığının sağlanması için pek çok farklı yol-yöntem denendi ve denenmekte…

Ben özellikle hep konuşulan, liderler olarak etki alanımızda aksiyon alabileceğimiz iletişim kısmına ve ekip arkadaşlarımızın sesini ne kadar dinlediğimize odaklanmak isterim.

Çalışanın sesliliği kavramı son dönemde gündeme gelen “sessiz istifa” ile daha da önem kazandı. 2022 yılında özellikle beyaz yakalı gençler ve Z kuşağı arasında yaygınlaşan sessiz istifanın önlenebilmesi için kurumlar pek çok kanaldan çalışmalar başlattı. Bu çalışmalardan biri de, çalışanların kendilerini rahat ve güven ortamında ifade edebilecekleri, iletişim kanallarının yaygınlaştırılması olarak ifade edilebilir.

Gallup tarafından Haziran 2022’de 18 yaş ve üstü tam ve yarı zamanlı ABD’li 15.091 çalışan arasında yapılan ve rastgele örneklem yöntemine dayanan bir ankete göre, “sessiz bırakanlar” ABD işgücünün en az %50’sini oluşturuyor. Türkiye’de sessiz istifa konusunda kapsamlı bir saha araştırması bulunmuyor. Ancak Youthall tarafından 1000 kişiyle çevrim içi olarak yapılan bir anket çalışmasının bulguları, Türkiye’de her 4 gençten 1’inin şu an sessiz istifa sürecinde olduğunu, yüzde 47’sinin ise bu kavrama yatkın bulunduğunu söylüyor.

Bir yandan da son derece dramatik bulduğum başka bir araştırma sonucunu paylaşmak isterim; 2021 de yapılan bu araştırma gösteriyor ki çalışanların %73’ü o an iş aramasalar dahi, daha iyi bir teklif gelirse işten ayrılmayı düşünüyorlar.  (Kaynak: Business Insider)

Yani aslında direkt olarak kuruma bağlı olmayan bu durum, kurumu çalışan kaybıyla baş başa bırakıyor.

Bir yandan çalışanlarımızın bağlılığını korumak için çokça gayret gösterirken, diğer yandan da bunun neredeyse pamuk ipliğine bağlı olması da stres yaratan bir faktör değil mi?

Çalışanın sesini duymak çok kıymetli elbet, ancak şu da bir gerçek ki çalışan güvenmiyorsa konuşmuyor, kendini net ifade etmekten kaçınıyor. Halbuki güven ortamı sağlanan kurumlarda çalışanlar kendilerini anlatırken kaygı duymadıklarından ve fikirlerinin dikkate alınacağını bildiklerinden kurum kültürüne uyum sağlamaları ve dolayısıyla kuruma bağlılıkların artması kaçınılmaz oluyor…

Ancak 2016 Edelman Trust Barometer’a göre, ne yazık ki her 3 çalışandan 1’ i işverenine güvenmiyor.

Bir de güven ortamı yaratmanın en önemli kaldıraçlarından biri olan, kurumlarda etkili iletişimin varlığı konusunda ne durumdayız ona da bakalım;

Güven ortamı yaratmak için gereken etkili iletişimin kurumlarda %89 oranında önemli olduğu söyleyen kesimin sadece %17’si kurumlarındaki iletişimin etkili olduğunu düşünmektedir. (Project Communication Statics: 2020)

Özetle, biliyoruz ve buna rağmen harekete geçmiyoruz…

Birkaç araştırmayla odağımızı çalışan sesliliğine yöneltmenin çalışan bağlılığını sağlamaya hizmet edeceğine inancım büyük.

Liderler olarak bu konuda kendimize aksiyon çıkarmaya destek olması için şu soruları cevaplamaya ne dersiniz?

  1. Lider olarak ekip arkadaşlarımın sesini duymak için yapılandırılmış kanallarım var mı? (Anketler, memnuniyet araştırmaları… gibi)
  2. Geribildirim kültürü oluşturabilmek için ben lider olarak ne kadar etkili geribildirim veriyorum ve daha da önemlisi alıyorum?
  3. Ekip arkadaşlarımın güvene dayalı iletişim kurabilmesi için ben ne kadar şeffaf ve etkili iletişim kuruyorum?