“Bağımlılık” Psikolojisinden “Karşılıklı Bağlılık” Psikolojisine: İş Hayatında Sağlıklı Varoluşun Rehberi

30/01/2024

İster girişimci olun, ister bürokratik bir kurumun içinde veya kurumsal bir şirkette çalışın, iş hayatının temposunda kendinizi her zaman sosyal kuralların ve farklı karakterlerin kesiştiği bir noktada bulursunuz. Peki, bu durum sadece fiziki bir varlık olmanızı mı gerektirir?

Bağlılık, iş dünyasının derinliklerinde, insanoğlunun içsel ihtiyaçları üzerinde döner durur. Gelin, bugün bağımlılık psikolojisinin iş hayatımıza olan etkisini, iş hayatının vazgeçilmez taşlarından biri olan karşılıklı bağlılık psikolojisine doğru nasıl evrildiğini keşfedelim.

İş Hayatında Bağımlılık

Bağımlılığı, bir ihtiyaç ya da şiddetli bir arzu duyduran herhangi bir şeyi bırakma konusunda güçlük çekme durumu olarak tanımlayabiliriz. İş hayatında bağımlılık ise, genellikle mükemmeliyetçilik, işe takıntılı düşkünlük ve sürekli onay alma arzusu şeklinde belirginleşiyor. Sürekli kontrol ve başarılı olma ihtiyacı, zamanla bir tür bağımlılık haline dönüşebilir, kişi bu ihtiyacı doyurmadığında huzursuzluk, endişe ve hatta depresyonla karşı karşıya kalabiliyor. En sık rastladığımız bağımlılık türlerinden ;

  • Çalışma Düşkünlüğü (Workaholism=İşkoliklik): Aşırı çalışma alışkanlığı, mesai saatlerini hiçe sayma, işin kişisel yaşamı domine etmesiyle karakterize edilen bir durum. Bu takıntılı çalışma ihtiyacı genellikle içsel baskılar ve algılanan boş zaman korkusu tarafından yönlendirilir. İşkolikler, işlerini kişisel ilişkilerinin, sağlıklarının ve hatta boş zamanlarının üzerinde önceliklendirirler. İşkolikliğin sıkı çalışmak veya işine yoğun bir şekilde dahil olmakla aynı şey olmadığını hatırlatmakta fayda var. İşkolik olmanın birçok nedeni olabilir. Bazen, başarısızlık ya da yetersizlik korkusu sürekli daha çok çalışmaya iteler. Bazen “kişisel değer” i profesyonel başarılara bağlamak işe olan bir takıntıya yol açabilir. Toplumsal baskının da önemli bir rolü var tabi,çünkü kültürümüzde genellikle aşırı çalışmayı yüceltip, meşgul olmayı başarıyla eşleştiriyoruz. Ama çoğu zaman da, kişisel sorunlarla ya da duygusal sıkıntılarla başa çıkmak için işi bir başa çıkma mekanizması olarak kullanabiliyoruz. Bu yaklaşım, bazı durumlarda iş performansını artırabilir gibi görünse de uzun vadede fiziksel ve zihinsel sağlık sorunlarına yol açabilir. Aşırı stres, yorgunluk, depresyon, aile ilişkilerinde sorunlar ve iş memnuniyetsizliği gibi olumsuz durumlar en belirgin sonuçları.
  • Mükemmeliyetçilik: İş görüşmelerinde söylediğimiz “En sevmediğiniz özelliğiniz nedir?” sorusunun genelde yanıtıdır. İyi bir şey sanarız fakat uzun vadede, yaşadığımız çok yönlü güven mekanizmasına hasar veriyor.

“Her şey benim kontrolümde olsun! Bana sormadan bir şey yapma!, Dur dur sen karışma onu da ben hallederim! İyi yapmışsındır da bir de ben kontrol edeyim! Her mailde beni kopyaya koy!” Akabinde bu cümleler uzun vadede; “ Her şeyi de ben yapıyorum yahu! Her şeyi benden bekliyorsun! , Ben olmasam sistem dönmeyecek! Gibi cümlelere dönüşüyor. Çünkü, delegasyondan bir haber, destek istemeyi _eksiklik_ ile özdeşleştiren kişi, yükün altında eziliyor.  Temelinde iyi niyet, bir an önce sonuca ulaşma ihtiyacı olsa da karşı tarafın sınırlarını ihlal eden bir yaklaşım. İşte bu da çok yönlü ilişkilerde güven hasarına yol açıyor.

Mükemmeliyetçilik, sadece çevremizle ilgili değil, kendimizden de aşırı özveri beklemek, hataları kabul etmemek gibi genellikle kendi başarılarımızı ve öz saygımızı koşulsuz olarak mükemmel sonuçlara bağlamamıza neden olur. Bu durum, iş veya kişisel hedeflerde sürekli bir tatminsizlik duygusunun yanında stresli ve huzursuz hissetmemize yol açıyor.  

  • Onay Alma Arzusu: Sürekli olarak üstlerden, başkalarından ya da iş arkadaşlarımızdan beklenti içinde olma ihtiyacıdır. Onay alma arzusu içindeyken çevremizden sürekli takdir veya değerlendirme bekleriz ve bu onayı alamadığımızda olumsuz duygular yaşarız. Bu durum, kişinin kendine güven eksikliği yaşamasına ve dışsal faktörlere aşırı derecede bağımlı hale gelmesine neden olabiliyor.

Bu bağımlılık çeşitlerinin içinde, çalışma düşkünlüğü ve mükemmeliyetçilik, iş hayatının ‘bağımlılık’ konsepti ile en sık karşılaşılan kısımları.

İş yapısının ihtiyacı olan disiplini, hedeflerle belirli bir doğrultuda ilerlemesini sağlarken, mükemmeliyetçilik bazen bu disiplini aşar ve insanı zararlı bir döngünün içine itebilir. Mükemmeliyetçilik, hayatımıza, sürekli olarak daha fazlasını isteyen bir ‘ihtiyaç’ şeklinde girebilir. Diğer yandan, çalışma düşkünlüğünün, iş yerinde geçirilen saatlerin artması gerekliliğiyle birlikte, işin yalnızca bir ‘ihtiyaç’ olmaktan çıkıp, temel kişisel tanımlamaların merkezine oturmak gibi bir huyu vardır.

Bakın işte bu benzerlikler, bağımlılığın aslında iş hayatının sert ve acımasız rekabet şartları altında bizleri nasıl esir aldığını gösteriyor. Hedefe odaklanmak ve istikrarlı biçimde çalışmak, kuşkusuz ki iş ve kariyer gelişimi için önemli. Ancak, belirli bir noktadan sonra mükemmeliyetçilik ve aşırı çalışma isteği, kişisel hayatımızdan, sağlığımızdan ve hatta iş verimliliğinden ödün vermeye başlıyor.

Karşılıklı Bağlılık ve İş Hayatındaki Önemi

Karşılıklı bağlılık psikolojisi, çalışanların, birbirlerine olan güvenin rejenerasyon tribünü gibidir. Bu tribün, çalışanların iş arkadaşlarına ve liderlerine güveni, birlikte başarı için harmanlanmış bir ruh hali, paylaşılan bir sorumluluk duygusu ve olumlu meydan okuma içeren bir yapı. İş hayatında olumlu bir meydan okuma derken, aslında demek istediğimiz karşımıza çıkan zorlukları ve engelleri, kişisel ve profesyonel gelişimimize katkı sağlayacak fırsatlar olarak görme şeklidir. Kısaca alışılmışın dışında bir çözüm üretmeyi gerektiren bir problemle karşılaştığımızda tepkimizi seçebilme halidir. Karşılıklı bağlılık yapısı, iş yerindeki genel verimliliği ve çalışan memnuniyetini artırıyor, dolayısıyla da karlılığı etkilemede kritik bir rol oynuyor.

Karşılıklı bağlılık psikolojisinin, sadece iş hayatında değil, kişisel gelişimde de büyük bir rolü var. Bir düşünün, iyi bir çalışma atmosferi, yeteneklerinizi sergilemenize, öğrenmenize ve sürekli gelişmenize olanak tanımaz mı!

İşte ancak bağımlılık olgusundan uzaklaşılarak, işlerin birlikte yürümesi, güçlü yanların ortaya çıkartılması ve ekip ruhunun zirvede olması sağlanır. Bu değişimi sağlamak için ise, öncelikle kendi içsel bağımlılık duygularımızın farkına varmak ve daha sonra karşılıklı bağlılık bilincini güçlendirmek gerekiyor.

Literatürdeki en iyi kaynak diyebileceğim; Stephen Covey’in “Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” kitabı, bağımlılıktan karşılıklı bağlılığa geçişi mükemmel bir şekilde açıklıyor.

Covey, insan olgunlaşma sürecini üç aşamadan oluşan bir yolculuk olarak tanımlıyor kitabında. Bağımlılık, Bağımsızlık ve son olarak Karşılıklı Bağlılık.

Bağımlı olarak doğan insan bağımlılık aşamasında kaldığında, başkalarının düşünceleri ve eylemleri yönetiyor kararlarını. Özellikle, kendi içsel isteklerimiz ve ihtiyaçlarımız yerine başkalarının beklentilerini önceliyor olmamız, kişisel özgünlüğümüz ve öz-değerimizde yaralar açıyor.

Bağımsızlık aşamasına geçiş ise, kişisel yeteneklerin ve özgüvenin geliştirilmesiyle mümkün olabiliyor. Ancak burada da fazla kaldığımızda ilişkilerde sürekli sınır ihlali yaptığımız için güveni yok ediyoruz. (Mükemmeliyetçilik burada baskın)

İdeal seviye olan karşılıklı bağlılık aşamasına ulaşmak, bireylerin birlikte daha fazla başarı elde edebileceklerini anlamalarını gerektiriyor. İşte bu aşama, iş hayatında karşılıklı bağlılık psikolojisinin benimsenmesiyle paralellik gösterir. Stephen Covey’in  “Sürekli Olgunlaşma Modeli”  iş dünyasında daha sağlıklı ve dayanışmaya dayalı bir ortamın nasıl inşa edileceğine yönelik değerli bir rehber.

Peki ya Dengeyi Nasıl Sağlarız?

Sağlıklı iş yaşam dengesini oluşturmanın yolları, her birimizin, kendimizi ve işimizi nitelikli bir şekilde yönetmesiyle başlar. Denge, belli bir oranda mükemmeliyetçilikten vazgeçme, belli bir oranda işe dalmışlık hissinden uzaklaşma durumunu içerir. Aşırı bağımlılığın getirdiği stres, yorgunluk, sağlık sorunları ve kişisel hayatın ihmal edilmesi gibi etkenlerin önüne geçmeliyiz.

Bağımlılık yerine karşılıklı bağlılık psikolojisine odaklanmak, iş hayatında daha sağlıklı bir varoluşla karşılaşmayı sağlar. Bunun için de sadece işe değil, genel varoluşa ahenkle bağlılık şart.

Bu yaklaşımı benimsemek istiyorsak ilk adım, kendi bağımlılıklarımızın farkına varmak olmalı. Kendi beklentilerinizi ve başkalarının beklentilerini nasıl dengelediğinizi düşünün. Kendi içsel ihtiyaçlarınızı ve isteklerinizi ne kadar önemsiyorsunuz? Kendinizi başkalarının hedefleri ve beklentilerine mi teslim ediyorsunuz? Bu sorularla yüzleşmek, size hangi alanlarda gelişmeniz gerektiği konusunda bir fikir verecektir.

Bir sonraki adımda, başkalarıyla daha sağlıklı ve etkili bir şekilde nasıl etkileşim kurabileceğinizi öğrenmek için sosyal becerilerinizi geliştirmeye odaklanın. Etkili iletişim, empati, takım çalışması ve iş birliği gibi beceriler, karşılıklı bağlılığı destekler.

Son olarak, karşılıklı bağlılık psikolojisi aynı zamanda hem bireysel hem de ortak başarının değerini anlamayı gerektirir. Başkalarının başarısını kendi başarımızın bir parçası olarak görmeyi öğrendiğimizde, bu, birlikte daha yüksek hedeflere ulaşma kapasitesini artırır. Bu tür bir düşünce biçimi, bir ekip olarak daha büyük başarıları kutlamaya ve her bir bireyin katkısını değerlendirmeye yardımcı olacaktır.

İş hayatındaki bağımlılık psikolojisinden kurtulmak ve karşılıklı bağlılık psikolojisine geçmek, her ne kadar kolay bir süreç gibi görünmese de, yapılabilecek en sağlıklı adımlardan biridir. Çünkü biliyoruz ki, bağlılık, mücadeleyi güçlendirir; karşılıklı bağlılık ise başarıyı garantiler. Ve unutmayın, iş dünyası sadece işten ibaret değildir. İnsanız, sosyal varlıklarız ve sağlıklı yaşam sürdürebilmemiz için bu dengeyi sağlamak zorundayız.

Farkında olmadığımız bir durumu asla yönetemediğimiz gerçeğinden yola çıkarak; eyleme geçmeyen farkındalık da pişmanlığa dönüşüyor. Bu kapsamda kendimize şu soruları sorarak başlayabiliriz:

  • İş hayatımda hangi durumlar beni bağımlı hissetmeye yönlendiriyor?
  • Bu bağımlılık durumu benim kişisel ve profesyonel gelişimimi nasıl etkiliyor?
  • Başkalarının beklentilerini kendi içsel arzularımdan daha önemli kılan faktörler nelerdir?
  • Sürekli mükemmelliyetçi olmam gerektiği fikrini nereden edindim ve bu benim başarı algımı nasıl etkiliyor?
  • Karşılıklı bağlılık psikolojisi benim için ne anlama geliyor ve bu durum benim iş hayatımda ne tür bir değişiklik yaratabilir?

Yeni öğrendim; “Huzur “ kelimesi Farsça’ dan Türkçe ye geçen bir kelimeymiş. Ve Türkçe deki tam karşılığı ise “Durmak” demekmiş. Hani derler ya  “Bir huzur ver!”

Hadi! bir duralım, bu sorular ve çözümleri üzerinde düşünerek, kendi hayatımızdaki olumsuz döngüleri kırmak ve daha sağlıklı iş hayatı deneyimleri oluşturmak için ilk adımı atalım, Ne dersiniz?  

#DeğişimeHazırmısınız #KendinizeDürüstOlun