Ses Getiren Bir Uyanış ve Sessiz İstifa

28/12/2022

Koşuşturma ile dolu bir hayatın içinde çoğu zaman hayatımızın nereye doğru gitmekte olduğunu fark etmeyiz. Yeterince iyi olmadığımız ve yeterince iyi olmak için daha fazla çalışmamız gerektiğini söyleyen bir verimlilik anlayışı varlığını her an hissettirmektedir. O projeye de dahil oluruz, bu eğitime de katılırız, akşam mesaisine de kalırız, başka görevler de almayı kabul ederiz. Bu süreçte, onurlandırmadığımız değerlerimiz, zedelediğimiz ilişkiler, uzaklaşmakta olduğumuz hayallerimiz ve bakım veremediğimiz kendimiz, bir kenardan bize ve hayatımıza doğru bakar. Bıraktığı his sıkışmışlıktır. Sonra gün gelir, hayatımızla çarpıcı bir şekilde yüzleşmemize neden olan bir uyan borusu çalar. Stephen R. Covey, uyan boruları çalmadığında, çoğumuzun yaşamın en kritik sorunlarıyla hiçbir zaman yüz yüze gelmediğini söyler.

Bu anlamda, Pandemi tüm dünya için bir uyan borusu oldu. Çalışanların, neyi isteyip, neyi istemediklerini fark ettikleri, yitirdikleri anlamı sorguladıkları, yaratmak ve peşinden koşmak arasındaki büyük ayrımı fark ettikleri bu süreç çok ilginç bir ikileme sahne oldu; evden çalışmaların ve mesai saatlerinin daha da uzadığı pandemi günlerinde çalışma temposu artarken, çalışanlar yavaşladılar, düşündüler ve ihtiyaçlarına, yarattıkları anlama ve değerlerine baktılar. Yıllardır hoş olmayan duygularla yüzleşmemek adına, durmamak için verdikleri mücadele artık kendiliğinden son bulmuştu ve bu koşuşturmadan, çalışma saatlerinin dışına taşan işlerden, işe katamadıkları ya da ortaya koymalarına alan tanınmayan potansiyellerinden ve değerlerine göre yaşayamayışlarından memnun olmadıklarını fark ettiler. Bu farkındalığın beden bulmuş hali sessiz istifa olarak kendini gösterdi, kararlı ve cesur bir duruş ile.

Uyanış sürecinin iş dünyasına yansıması, önce büyük istifa (Great Resignation) ile oldu. Çalışanlar üzerindeki yoğun iş baskısı, 2020 yılında büyük bir fiziki istifa fırtınasına neden oldu. Keskin ayrımları olan büyük istifa, 2022 yılında yerini güçlü mesajlar veren sessiz istifaya bıraktı. Gallup, yaptığı araştırmayla Amerika’nın yarısının sessiz istifa tanımına girdiği bulgusuna ulaşmıştır.Türkiye’de ise Youthall’un hazırladığı bir rapor, 1002 kişinin katıldığı bir anketin sonuçlarını içermektedir. Bu ankete göre, ankete katılanların %24’ü kendini sessiz istifa sürecinde olarak gösterirken, %46’sı bu yaklaşıma yatkın olduğunu belirtmiştir. Sessiz istifa, bir kişinin mesai saatleri içinde, sadece kendisine verilen işi yapması ve beklentileri asgari düzeyde karşılamasıdır. Aslında çalışan kendisinden beklenenleri yapmakta, görev tanımında yazan ve kendisine işe alımı sırasında duyurulmuş olan sorumlulukları yerine getirmekte. Yani kâğıt üstünde sorun yok. O halde mesele ne olabilir? Evet, ilk bakışta sorun yokmuş gibi görünse de günümüz rekabet dünyasında karşılaşma olasılığımızın sık olduğu krizler, değişimler ve belirsizlikler zaman zaman ilave sorumluluklar almayı gerektirebilmektedir. Bir anda olmuş gibi görünen bu durum aslında çok uzun zamandır biriken bir olgudur ve böylesine kökleri derinlerde olan bir durumu yönetebilmek için öncelikle değişen paradigmaları anlamak gerekmektedir. Peki, bu paradigma değişimi ne yönde gerçekleşmişti?

Öncelikle sessiz istifa, çalışanları bu hayattaki amaçlarını aramaya yönlendirdi. Stephen R. Covey, bizim için derinden önemli olanla, zamanımızı ayırdığımız şeyler arasında bir boşluk olduğunu ve mücadelenin bu boşluk büyüdüğünde başladığını söyler. Birçok kişi Stephen R. Covey’in pusula ve saat olarak iki farklı etkililik kavramı ile anlattığı bu durumu yaşadı. Yaptıkları işi anlamlı hale çevirmek, bulunduğu yerde katkı sağlamak ve kendisine bir şeyler katabilmek gibi konularda çözümsüz bırakılan çalışanlar, amaçlarını bulamayacaklarına inanarak bir kopuş yaşamaya başladılar.  Bu yönüyle sessiz istifa sessiz bir bırakıştır, hatta çalışanın kendi yetkinliklerini gerçekleştirmesinden vazgeçmesidir.

Pandemi ile birlikte daha da bozulan iş yaşam dengesi, işveren ve çalışan arasındaki ilişkinin kazan-kaybet ilişkisine doğru kaymasına neden oldu. Özellikle şirketlerin bunu düzeltme noktasında çabalarının yeterli kalmaması ve bazen ise koşuşturma kültürünün normalize edilmesi, çalışanın kendini koruması ve gereklilikler haricindeki işleri yapmaktan kaçınır hale gelmesiyle sonuçlandı.  Bu yönüyle sessiz istifa, ihtiyaçları korumaya yönelik bir direnç gösterme şekliydi.

Liderlere de bir mesaj vardı. Gücü ve başarıyı tek elinde tutan ve takdirde çok da cömert olmayan, çalışanını yetkilendirmeyen, sorumluluk yağmuruna tutan ancak inisiyatif vermeyen, işin anlam ve amacını aktarmadan işi delege eden ama anlamlı sonuçlar bekleyen, hiçbir stratejiye çalışanını dahil etmeyen liderlere güçlü bir mesajdır sessiz istifa. Çalışan, pandeminin getirdiği yorgunluğu, işin zorluklarını omuzlarında taşırken, eğer etkili bir liderle çalışıyorsa, ilham aldığı kişi lideri olur, sessiz istifa değil. Fakat süregelen bu geleneksel davranışlarla, çalışanlar heyecanını, motivasyonunu, enerjisini kaybetmiştir. Bu sebeple sessiz istifa çalışanların değerlerini sahiplenerek yöneticilere “Söyleyeceklerim var,” çağrısında bulunmasıdır.

Peki şirketler neler yapabilir?

*Pandemi ile beraber değişen görev tanımlarını gözden geçirebilirler. İş ve özel hayat dengesini gözetebilir ve çalışanların psikolojik iyi oluşunu önemseyen, her iki taraf için de en uygun çalışma modelinin geliştirilmesini sağlayabilirler.

*Şirketler ve liderler çalışanları anlamlı katkılara teşvik edebilir, çalışanları ortak bir amaç etrafında toplayabilir ve sürekliliği olacak şekilde, çalışanların değer yaratabilecekleri ortamlar sunabilirler.

*Şirketler hem kendilerinin hem de çalışanların aynı anda ve eşit şekilde fayda sağlayabileceğine inanarak kazan-kazan anlaşmalar yapabilirler. Kazan-Kazan diye düşün tavrı, sessiz istifa sürecinde olan çalışanların, tanınmak, desteklenmek ve değer verilmek istiyorum çağrısına çok yerinde bir yanıt olacaktır.

Pandemi, işe yüklediğimiz anlamı, hayata bakış açımızı ve bunlara dair tüm hislerimizi değiştirdi. Köklü bir paradigma değişimi yaşatarak, aslında bilinen ama konuşulmayan problemlerin üzerindeki örtüyü kaldırdı. Bu süreç, Şirketlerin çalışanları sadece bir çalışan olarak değil, bir bütün olarak görüp, onlarla bağ kurmasını gerekli kılmaktadır.

Didem Hacıpaşaoğlu

FranklinCovey Türkiye Fasilitatör