Sinerjik Düşün, Hayal Et!
05/09/2024
Yaşamımıza iz bırakan keşfiyle 1982’de Tıp alanında nobel ödülünü kazanan Prof. Roger Sperry’e göre beyin yarı kürelerimiz farklı işlevlere sahip. Çalışmalarının ilk yıllarında Sperry ve arkadaşlarına göre beynin sol lobu mantık, dil, matematiksel düşünce ve analiz yapabilme özelliğini; sağ lobu ise ritimler, renkler, hayal gücü, imgelem ve sentez yapabilme özelliklerini taşıyordu. Siz de yaşamınızda beynimizin iki lobundan birinin hakimiyetinde olmaya daha meyillisiniz. Mesela kendinize Prof. Sperry bu sonuçlara nasıl ulaşmış? “Var mı kanıt?” diye sorduysanız sol lobunuzu; “harika!”, “bu iş bana çok doğru geliyor!”, “Bence de öyle!” diye düşündüyseniz sağ lobunuzu daha aktif kullandığınızı düşünebilirsiniz.
Mesela, işle ilgili okuduğunuz bir kitabın sonunda puanlayıcı bir test sisteminin de olması gerektiğini düşünüyorsanız, ya da envanterlerin çok değerli kaynaklar olduğuna inanıyorsanız daha analitik bir düşünce yapısına sahipsiniz ve sol lobunuz daha baskın diyebiliriz. Ya da teste gerek yok ben bana neyin faydalı olacağını kitabı okurken de çıkarabilirim, hislerimle, sezgilerimle hayal gücümün kanatlarında bir yolculuğa çıkarım diyorsanız sağ lobunuza sımsıkı sarılabilirsiniz:)
Sperry’nin araştırmasından bugüne kadar pek çok olağanüstü bilimsel çalışma yapıldı ve aslında her iki yarı kürenin de birbirlerinin alanına girdiği kanıtlandı. Yarıküreleri kullanma noktasında kadınlarla erkekler arasında da ciddi farklar olduğu tespit edildi. Örneğin; kadınların daha sezgisel oluşu, yarıküreleri birbirine bağlayan sinir lifleri ağı olan Corpus-callosum’ un kadınlarda daha gelişkin olmasıyla açıklanıyor. Araştırmacı Justine Sergeant, sol yarıkürenin, görsel alanda daha küçük olan şeylerin işlenmesinden sorumlu olduğunu ileri sürüyor; birçok mühendisin küçük yazması gibi. Sağ yarıküre ise, resimler gibi, görsel alanda daha büyük olan şeylerden sorumlu. Sağ yarıkürenin sanatsal algılama ile bağlantılı olmasının sebebi bu. Peki neden bu iki yarı küreyi birbirine sürterek, onların iş birliği yapmasını sağlayarak hem iş hem de özel hayatımızda daha yaratıcı ve sinerjik olmayalım?
Tony Buzan ve Raymond Keene, çok sevdiğim Buzan’ ın Deha Kitabı’nda, ilk kez, tarihin en büyük 100 dehası için nesnel bir derecelendirme sistemi sundular. Buzan ve Keene, bilim ve sanat dünyasının en büyük beyinlerinin, analitik düşünce ve hayal gücünü kaynaştıranlar, çarpıştıranlar, iç içe geçirenler olduklarını, yani sinerjik düşündüklerini vurguluyorlar. Örneğin, bilim dünyasına kattıklarıyla yaşamlarımızda çığır açan Albert Einstein. Bilim hayatının ilk yıllarında, Matematik ve Fizik alanındaki yetenekleri bize onun analitik zekasının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Peki Einstein’ın aynı zamanda çok iyi keman çaldığını, resim yapmayı ve yelkenlileri de hobi derecesinde sevdiğini biliyor muydunuz? Ama kendi ifadesiyle onun en önemli uğraşı imgelem oyunları oynamaktı. Her gün analitik zekasıyla hayal gücünü el ele tutuşturup uzun imgelem yolculuklarına çıkıyordu. Yani aslında bilgi süzgecinden damıttıklarını hayal gücünün emrine sunuyordu. Mesleğinin ilk dönemlerinde bir gün, çayırlık bir tepede yürüyüşe çıktı. Ufka bakarken gözlerini kapattı, güneşi hissetti ve kendisini, bir güneş ışınının üzerine koydu, evrenin en uzak noktalarına doğru bir seyahate çıktı. Bilgisini imgelem dünyasına teslim etmişti, bir süre sonra yolculuğa çıktığı noktaya döndüğünü fark ederek şaşırdı. Bir yönde evrenin sonsuzluğuna ilerleyip tekrar başladığınız yere dönmek ne demekti? Bu bize evrenimiz hakkında ne söylüyordu? Elbette, evrenin eğimli olduğunu. Bu ve bunun gibi hayal gücü oyunlarıyla Einstein, görelilik kuramını keşfetti. Tabii ki bu hayali sıçrayışı bilim diline çevirecek bilgi birikim, disiplin, odaklanma ve matematik yeteneğine de sahipti. Albert Einstein beyin yarı kürelerini birbirine sürterek, çarpıştırarak, onların dansını öğrenerek, yani hayal gücü ve bilimsel bilgiyi aynı kapta yoğurup kendi süzgecinden geçirerek insanlık tarihine büyük katkılar sundu.
Peki, Newton’un yerçekimi kuramını ortaya atmasından önce evrenin nasıl karmaşık, her şeyin her yerde uçuştuğu bir yer olarak düşünüldüğünü hayal edebiliyor musunuz? Newton büyük bir analitik zekaya sahipti. Ama aynı zamanda çocuksu, şakacı ve masum bir hayalciydi. Newton, kendi düşünce sistemini şöyle anlatıyordu: “Dünyadan nasıl göründüğümü bilmiyorum, ama bana göre kumsalda oynayan bir çocuğum… kendi kendine oyalanan ve birden sıradan olmayan daha yumuşak bir çakıl taşı veya güzel bir deniz kabuğu bulan bir çocuk… Oysa büyük gerçek okyanusu, önümde, keşfedilmemiş halde durmakta.’
Bireyler ve organizasyonlar, yapay zeka çağında etkili bir rekabet yürütebilmek için bu dengeyi sağlamak zorunda. McGill Üniversitesi Yönetim Fakültesi’nden Prof. Henry Mintzberg, ilham veren liderlerin analitik bilgiyi yani sol yarı kürenin analiz ettiği bilgiyi, bütünsel, sezgisel düşünce yetenekleriyle yani sağ yarı küreyle birleştirdiğine işaret ediyor. Mintzberg, etkili liderlerin “hesaplı bir kaos ortamında eğlenmeye devam etme” yeteneğine sahip olduğunu vurguluyor.
Evet, bir dalda ustalık kazanmamız, uzmanlaşmamız, bizi başka dallarda da kendimizi sınama ve yeteneğimizi geliştirmekten alıkoymamalı. Tam tersine merak değerimizi coşturmalı. Çünkü hayal gücümüzle el ele tutuşup gizli kalmış yeteneklerimizi keşfedip, onları geliştirmeye çalışırsak, yaptığımız iş ne olursa olsun çok daha başarılı olacağız. Hayal gücümüz ve farklı alanlardaki yeteneklerimiz, beyin yarım kürelerimizi destekleyen cilalardır. Ve işte o zaman yaratıcı düşünce dediğimiz mucize gerçekleşir. İşimizde ve özel hayatımızda daha başarılı daha yaratıcı daha mutlu olmanın yolu, kendi içimizde de sinerji yaratıp, farklı alanlara kucak açmaktan ve yeteneklerimizi keşfetmekten geçiyor. Çünkü hayal gücümüz en yüksek insanlık rütbesi ve hayal tacirlerine emanet edilemeyecek kadar kıymetli. Bu konuda yine Albert Einstein’ın ilham veren: “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıyken, hayal gücü tüm dünyayı kapsar.” sözünü hatırlayalım.
İsmine tatlı bir şeymiş gibi ‘Konfor Alanı’ dediğimiz ve aslında bizi biz olmaktan çıkaran, içimizdeki çocuğu ve merakı, avını yavaşça öldüren zehirli bir yılan gibi öldüren yaratığın panzehri, başımıza gelenlerde değil; bizim seçimlerimizde ve hangi bakış açısıyla yaşamı yorumlayacağımızda saklı. Yaşamın hakkını vermeyle, keyifle çalışmayla, farklı disiplinler okyanusunda dalmayla, içindeki çocuğa selam çakmayla ve yepyeni dünyalarda seyahate çıkma cesaretiyle; yani içindeki sanatçıyı keşfetmeyle hayal gücümüzü tekrar harekete geçirebiliriz. Bu bahsi multidisipliner paradigmayı bize sunan Leonardo da Vinci ile kapatalım: ‘Sanatın bilimine ve bilimin sanatına çalışın. Her şeyin, başka her şeyle bağlantılı olduğunu görmeyi ve hatırlamayı öğrenin.”
Osman Karakoç