Bir Fasilitatörün “7 Alışkanlık” İle İmtihanı
24/04/2024
“Peki ya siz, ‘Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı’nı hayatınıza uyguluyor musunuz?”
“Merhaba ben Özge Saygün. FranklinCovey Türkiye fasilitatörlerindenim.”
Bu giriş cümlesi ile başladığım her “Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” eğitiminde mutlaka bu soruyu cevaplarken buluyorum kendimi. Hal böyle olunca, çalışmalarımız esnasında bize en çok sorulan soruyu detaylı bir şekilde yanıtlamak üzere geçtim klavyemin başına…
Haydi gelin, hepimizin hayatında şaşırtıcı ve hatta devrim niteliğinde sonuçlar yaratabilecek 7 etkili alışkanlığın ne olduğunu ve bunları nasıl uygulayabileceğimizi keşfetmek için satırlar arasında kaybolmak üzere kendimize 10 dakika ayıralım.
Hazırsanız, bir FranklinCovey fasilitatörünün, yani benim gözümden bu alışkanlıkları daha yakından inceleyelim!
Alışkanlık 1: Proaktif Ol
Kişisel sorumluluk alışkanlığı, kendi kelimelerimle; attığım her adımın arkasında olduğumdan emin olma alışkanlığı.
Meydan okuma kabul etmezseniz şayet, keyfini en çok sürdüğüm alışkanlık olduğunu itiraf edebilirim. Mutlulukla aram pek yok, benim için sürdürülebilir şekilde iyi olma ve esenlik önemlidir. Tepkilerimi özenle seçerim. Bu, sinirlenmediğim anlamına gelmez; tabii ki sinirlenirim. Örneğin, sevdiklerim kırmızı çizgimdir, gelin görün ki “beşer şaşar” dememişler boşuna; karşımda biri sınır ihlali yaptıysa önce onu anlamayı tercih ederim. Başkalarının yağmur bulutlarının beni ıslatmasına, keyfimi kaçırmasına izin vermem, kendi havama bakarım, önlemimi alırım.
Dünyevi dertlere gelince, kafamda hep şu soru belirir: “Ben ne yapabilirim?”. Bu, umursamazlık anlamına gelmez; aksine, kafamı ellerimin arasına alırım ve etki alanımda neler var, nereye dokunabilirim diye düşünürüm. Dünyanın yükünü kelimelerim ile sırtlarım, her derde “halen bakmadığımız bir açı olabilir” diye bakarım.
Örneğin çocuklar, dünyada ilgi bekleyen milyonlarca çocuk, benim yumuşak karnım. Son 5 senedir eğitim, beslenme, barınma ihtiyacı olan çocuklar için fon sağlamak adına koşuyorum, cinsiyet eşitliği için ses oluyorum. Açıkçası bu döngüyü de çok seviyorum; koşuyorum sağlıklı kalıyorum, adımlarıma ve hayatıma anlam katıyorum, arkadaşlarımı harekete geçiriyorum, faydayı büyütüyorum ve her şeyden öte çevreme de “değişimi getiriyorum”.
Evet izninizle ben, 1.alışkanlık için kendime kocaman bir aferin ile geçer not veriyorum.
Alışkanlık 2: Sonunu Düşünerek İşe Başla
Gece olup da kafamı yastığa koyduğumda, beni geçmişin hesabından ziyade geleceğin inşasına hoşnut bir şekilde odaklayan alışkanlık ise işte bu, 2. alışkanlık. Çünkü ne de olsa hepimizin bir hayali, bir idealimiz var, değil mi?
Her şey bir yana, parça artırmadığım mobilya montajlarımı düşündüğümde, kendim için de böyle bir pürüzsüzlük arzuladım hep. Değerlerimi keşfedip, hayatımı da değerlerimi onurlandırmak üzere konumlandırarak kısacık bir kişisel misyon bildirimi hazırlayınca, varoluşsal sancılar ve içsel hesaplaşmalar yerini dinlenmiş sabahlara bıraktı.
Değerler ve yarattığımız, dolayısıyla yaşadığımız anlam o kadar önemli ki! Her sabah dileğim tektir benim, herkese yaşamak istediği anlamı bulup, yarattığı anlamı fiilen yaşadığı bir ömür dilerim. Daha güzelini henüz düşünemedim…
Alışkanlık 3 : Önemli İşlere Öncelik Ver
Tabi bu anlamı başta yaratacak, sonra da layıkıyla yaşayacak bir ömür, ona bilinçli bir şekilde vakit ayırdığımızda var. Yoksa bir bakmışız, su olmuş akmış, geriye kısmen hatırladığımız anılar ve kırık kalpler kalmış.
Şahsen disiplinin özgürleştirdiğine inanan biriyim, spontane olacağım günü dahi bilirim. Bu demek değil ki, anlık karar vermem kapılıp gitmem, onu da yaşamasını bilirim. Sadece o anlarda kendime şunu sorarım, “şu an yapmam gereken daha önemli, ertelenemez bir sorumluluğum var mı?”
Son senelerde zaman matrisi zihnimin işletim sistemi sanki, boş yere elime telefonu aldığımda iç sesim “hadi canım” diyor bana, “dön görevlerinin başına”… Ben de dizi izliyorum, sosyal medyada geziyorum, arkadaşlarımla uzun sohbetler ediyor, güzel keyifli sofralarda yemekler yiyorum; ve fakat hepsini dozunda, kıvamında yapıyorum. Zira bence zamana dair eylemlerimiz bize dair de fikir veriyor.
Acaba gün içinde;
- Vakit mi öldürüyorum?
- Vakit mi değerlendiriyorum?
- Vaktimi boşa mı harcıyorum?
- Vaktimin kıymetini mi biliyorum?
- Vakit kaybediyor muyum?
- Vakit kazanıyor muyum?
- Vakit yaratıyor muyum?
- Vaktimden mi vakfediyorum?
Vasat verimlilik, yani “yoğunluk kültürü”nün beni ele geçirmesine izin vermemek temel düsturum. Bu yüzden de, önemliyi daha az önemli olandan ve önemsiz olandan ayırt etmek için, yapacaklarımı her daim not alıyorum. İlgili zaman diliminde temel rollerimi belirliyorum ve yük gelenler veya değerlerimle uyuşmayanlar varsa o rolden azlimi istiyorum.
Mesela üniversite sınavlarım, koşu antrenmanlarım, seyahatlerim yoğun olduğunda arkadaşlarımı ve ailemi görmek için zorlamam, onları arar ve ertesi hafta onlara yemeğe geleceğimi söyler ve vicdan yükünü ortadan kaldırırım. Onları takvimimde kendilerine %100 yer ayırabileceğim yerlere “büyük taş” olarak koyarım. Sonrasında da o hafta benim için diğer önceliklileri tespit edip, geri kalan oyunu onların çevresine kurgularım. Tüm bunlar olurken de telefonun, sosyal medyanın bana hükmetmemesi için gereksiz tüm aplikasyon ve uyarıları kaldırırım.
Zira hayaller, hayat bize bir şeyler fırlatırken, gündelik girdap içine çekerken değil; korunaklı alan yaratıp, bilinçli bir şekilde onlara ulaşmaya çalıştıkça gerçek oluyor. Ve dolayısıyla insan kendini, kendi özel zaferini işte böyle gerçekleştiriyor.
Duygusal Banka Hesabı
Tüm bunlar ise bireysel sorumluluk ortamına ek olarak, sağlam bir duygusal banka hesabı ile can buluyor. “Duygusal banka hesabı” kavramı, ilişkilerimde günlük etkileşimler ve hissiyatlar aracılığıyla biriktirdiğim veya harcadığım duygusal sermayeyi ifade ediyor, temel birimi ise “güven”. İyi bir ilişki, tarafların farkında olarak veya olmadan bu hesaba düzenli olarak yatırım yapmasıyla sağlanıyor.
Örneğin, yakın bir arkadaşıma zaman ayırarak onunla kaliteli vakit geçirmek, onun başarılarını kutlamak veya zor zamanlarında destek olmak, doğum yaptığında sadece çay – kahve içmeye gitmek yerine 5 dakika olsun kendine özbakım yapabilmesi için bebeğine bakmak duygusal banka hesabına yatırım yapmaktır.
Arkadaşıma sürekli olarak ilgisiz davranmam, söz verip yerine getirmemem veya onu dinlememem, empati yoksunu davranarak halinden anlamamam ise duygusal banka hesabından çekmem anlamına gelebilir. Bu tür davranışlar, ilişkilerde gerginlik yaratabilir ve arkadaşlık bağlarını zayıflatabilir. Nitekim vaktiyle her iki tarafta da bulunmuşluğum var, pek çoğumuz gibi…
Arkadaşlık ilişkilerimde duygusal banka hesabımı dengede tutmak için, karşılıklı olarak anlayışlı olmaya, samimi iletişim kurmaya ve empati göstermeye önem veriyorum. Şahsileştirmeyince, herkesin öznel şartlarının farkına varınca, sağlıklı ve sürdürülebilir bir arkadaşlık ilişkisi geliştirebiliyorum.
Üstelik bunu sadece arkadaş ilişkileriyle de sınırlamıyorum, iş ve aile ortamından örneklerle de çoğaltabilirim. Siz de bir sözünüzle eyleme geçen insanlarınızı düşünün, kim bilir ne güzel yatırımlar yaptınız o ilişkilere farkında olmadan…
Alışkanlık 4: Kazan-Kazan Diye Düşün
Özel zaferimin nidasıyla insan içine karışıp konu kendim haricindekilere liderlik etmeye gelince “Şu küçücük Dünya’da 8 milyar kişiyiz, bir kişi daha doğsa Dünya’dan düşeceğiz” dediğinizi duyar gibiyim. Gerçekten nasıl yetecek bize kaynaklar, neredeyse hepimiz sıkışmışken metropollere?
4. alışkanlık karşılıklı fayda alışkanlığı olarak geçse de benim kelimelerimde “bardağın dolu tarafını görme egzersizi” olarak can buluyor. Çünkü tüm bu kalabalık içinde var olmak için rekabete değil, rekaberliğe inanıyorum. Zira değer yaratmak amacıyla hepimizin aynı anda rekabet içindeyken, iş birliği sergileyenlerimizi başka türlü açıklayamıyorum.
Mesela iş odağında düşünürsem, reaktif yaklaşsam başıma kaldığını düşündüğüm bir konuya “bunun içinde benim için ne var?” diye koçvari bakarak derinlemesine inceliyor ve hem tepkimi seçmiş oluyorum hem de gerçekten alabileceğim ne var, sunabileceğim ne var, nihayetinde hepimizin hayrına ne var, tarafsızca bakma şansı yakalıyorum.
Özünde, olumsuz bir olumluluk hali olarak yorumlayabileceğim Polyannacılık yerine proaktif yaklaşarak tepkimi seçiyor ve gelişim odaklı bir zihniyeti tercih ediyorum. Ne yalan söyleyeyim, gerek iş yükümde, gerekse odaklanma kapasitem ile ruh halimde tavrımın sıklıkla hayrını görüyorum ve tavsiye ediyorum. Buradan da haneme bir geçer not yazıyorum!
Alışkanlık 5: Önce Anlamaya Çalış, Sonra Anlaşılmaya
Gelin görün ki 4. alışkanlıktaki tavrımı biraz da 5. alışkanlığın bana kattığı beceriye bağlıyorum. İyi iletişim ve dinlemenin gücü… Aktif dinleme becerilerimi geliştirdiğim ve empati kurma yeteneğimi artırdığım için son derece memnunum.
“İyi de Özge, hiç mi öylesine sohbete etmeyeceğiz, hep mi empatik dinleyeceğiz” diyebilirsiniz. Elbette spontane aile ve arkadaş sohbetlerinde bu kadar titiz davranmak ilk etapta doğallığa ket vurabilir, ama bazı anlar vardır size bir sinyal gelir, işte o anlarda dinleyin, yansıtın, görün, konuşulmayanları işitin, iletişimi sessizliklerde derinleştirin. Sıra size gelmeden söze girmeyin, acıları hele hiç yarıştırmayı denemeyin…Yol kendiliğinde çıkışa gidecek korkmayın! Dinlemenin eforsuz keyfini yaşayın.
Söz veriyorum, alışkanlıkların arka planında çalışan sistem ile, dinlerken saf merak ile sorduğunuz sorulara verilen cevaplar ile yaşanılan farkındalıklar; önemli olmayan aciliyetlerinizin de adedini azaltacak, balıkla besledikleriniz gün gelir kendi balıklarını kendi tutar olacak.
Alışkanlık 6: Sinerji Yarat
Kazan-kazan tavrıyla hareket ederek, önce anlamaya çalışıp sonra anlaşılmayı denediğimizde, “yaratıcı iş birliği” neredeyse kendiliğinden oluşmaya başlar. Bu alışkanlık, aynı zamanda hayallerimize ulaşmamıza yani 2. alışkanlığa ve sırtımızı yasladığımız insan kaynağımızı da dikkate aldığımızda, bize alan ve zaman açarak, 3. alışkanlığa hizmet eder. Özetle arka planda içselleştirdikçe, fark ettiyseniz, alışkanlıklar arasında harika bir algoritma var.
Elbette, iş birliği her zaman mükemmel sonuçlar getirmez. Mesela, ilişkileri denizyıldızına benzetirsem şayet, karaya vuran her denizyıldızını suya kavuşturmayı şahsen vaat etmiyorum. Bazı ilişkilerin sonlanma zamanı gelir. Bununla birlikte, tarafların gönlü ve niyeti olduğu sürece, en iyi şekilde iletişim kurmayı ve iş birliği yapmayı hedeflediğimiz müddetçe farklı fikirleri bir araya getirip daha büyük sonuçlar elde edebiliriz. Bunu tecrübe edebildiğim bir organizasyonda çalıştığım için şanslı olduğum gerçeği bir yana, bu şekilde, aklımızdan daha ötedekilere, tahmin ettiğimizden daha derin veya katmanlı bir şekilde, daha kısa sürede ulaşabiliriz.
Alışkanlık 7: Baltayı Bile
Son alışkanlığa gelince, malum hepsini çevreler; çünkü tüm diğer alışkanlıkları hayata geçirebilme gücü, kendini yenilemekten geçer. Aynen uçaklarda kalkış öncesinde duyduğumuz ama çok da dinlemediğimiz anons misali, gün içinde kendimize birkaç kez tekrar etmemizde bence fayda var: Önce Kendi Maskenizi, Sonra Çocuğunuz Maskesini Takınız.
Anne değilim, öyle bir an yaşanırsa iç güdüsel olarak bir anne nasıl davranır, elbette bilemem. Gelin görün ki, aynen 7 alışkanlık gibi dilekolay, bununla birlikte, yapması ideal! Araştırmalar ile kanıtlanmış, evrensel, apaçık ilkelerine sırtımızı yasladığımız sürece kafamızın suyun üzerinde kalacağı da aşikar. Bunun için her gün, durmadan, dönüp kendimize bir bakmakta fayda var; hayatta yapabileceğimiz en mantıklı yatırım bu, çünkü bizden sadece bir tane var!
Ünlü 7 alışkanlık, günlük hayatımızda dönüşüm yaratmak için güçlü bir kılavuz. Kabul ediyorum kolay değil, efor ve bilinçli bir eylem planına ihtiyacımız var. Bu demek değil ki, tüm ilişkilerim muhteşem, benim hiç derdim tasam yok; elbette var. Sadece hizalanmam, hummalı günlerin ardından nekahat sürem hiç bilmeyen birine göre daha kolay.
Stephen R Covey’nin dediği gibi “Bugün 7 alışkanlıktan sadece birini uygularsanız, sonuçlarını anında görebilirsiniz; ancak bu yaşam boyu sürecek bir maceradır. Yaşam boyu verilen bir sözdür.” Kanımca bu yaklaşım, kuvvetli bir başlangıç ama daha fazla gelişme için hepimizin potansiyeli var. Normal günlerde uygulamak ise nispeten kolay; asıl mesele fırtınalı günlerde yoldan sapmamak!
Siz ne düşünüyorsunuz, bu alışkanlıkları ne kadar başarılı bir şekilde uygulayabiliyorsunuz? Belki de bugünden başlayarak bu alışkanlıkları hayatınıza katmak için küçük adımlar atabilirsiniz. Unutmayın, etkili bir insan olmak sürekli bir gelişim sürecidir ve herkes için erişilebilir bir hedeftir.
Umarım bu blog yazısı, hem sizi keyiflendirmiş hem de ilham olup düşündürmüştür. Hepimize 7 alışkanlık ile imtihanlarımızda başarılar dilerim!