Halledilecek Asıl Mesele: Zamanı Değil, Kararlarını Yönet
21/08/2024
Zaman yönetimi, modern dünyada hepimizin mücadele ettiği bir konu. Sürekli akan bildirimler, sosyal medyanın tüketim odaklı tıklama tuzakları ve bitmeyen “acil” kodlu işler arasında kaybolmak işten bile değil. Herkesin dilinde ise tek bir tavsiye var: “Telefonunu bırak, uygulamaları kapat, dijital detoks yap.” Evet, belki bir süreliğine işe yarayabilir. Ama bu gerçekten kalıcı bir çözüm mü?
Bu noktada, zamanı yönetmek yerine, odaklı kararlar almanın, aldığımız kararların peşinden ısrarla gitmenin ve onlara sadık kalmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Zira zamanı yönetsek de yönetmesek de, zaman durmadan akıp gidiyor avuçlarımızın içinden… Stephen R. Covey’in “Önemli İşlere Öncelik Ver” yaklaşımı ve Kory Kogon’un “Olağanüstü Verimlilik İçin 5 Seçim” modeli, bu konuda bize ışık tutuyor. Burada mesele, zamanı yönetmek değil, kararlarımızı yönetmek ve doğru zamanda doğru adımı atmak; bizi hedeflerimize ulaştıran anahtar faktör aslında bu!
Covey, insanlara sürekli olarak “önemli olanı önceliklendirin” der. Bu, aslında çoğu zaman göz ardı edilen oldukça basit bir gerçek. Gündelik yaşantımıza baktığımızda, çoğu zaman acil olanın peşinden koşarken, gerçekten önemli olanı ıskalıyoruz. Kogon da benzer şekilde, zamanın kontrolünü ele almanın, büyük ölçüde aldığımız kararlarla mümkün olduğunu vurguluyor. Evet, zaman kısıtlı bununla birlikte aldığımız her karar, zamanı nasıl kullanacağımızı belirliyor.
Akşam evin işleri bitip de sırtını yasladığında elinde kalan birkaç kıymetli saatle ne yapmayı seçiyorsun? Sosyal medyanın dipsiz kuyularında kıymetli vaktini sonsuzluğa kaydırarak ve ihtiyacın dahi olmayan ürünleri inceleyerek mi geçireceksin? Tanımadığın insanların hayatlarından sadece parlatmak istedikleri anları görüp, seyirci mi olacaksın? Yoksa hep hayalini kurduğun o planı hayata geçirmek için kuvvetli bir adım mı atacaksın?
Modern çağda, telefonları hayatımızdan tamamen çıkarmak belki zor, hatta gerçekçi değil. Ancak aldığımız kararları uygulamak, elimizdeki araçları doğru kullanmakla mümkün. Pekala telefonlar, uygulamalar ya da diğer dijital araçlar, zamanı boşa harcamanın değil, onu verimli kullanmanın araçları olabilir. Meselenin diğer bir yüzü, teknolojinin bize hükmetmesine izin vermeden, onun rüzgarını ardımıza almak ve girdaba girmek yerine gücümüze güç katan bir pupa seyri yakalamakla alakalı. Önemli olan, kararlarımızı alırken neyin gerçekten öncelikli olduğuna karar vermek ve o doğrultuda hareket etmek.
Unutmamak gerekiyor ki, zaman sadece bizim için de hızlı akmıyor. Geçtiğimiz günlerde kitabına denk geldiğim Koreli filozof Byung-Chul Han, “Gündelik hayattaki aşırı hareketlilik, hayatımızdaki durma becerisini ortadan kaldırıyor. Dünyanın ve zamanın kaybına yol açıyor.” diyor. Günün sonunda, zaman yönetimi aslında koca bir illüzyon. Halledilecek asıl mesele, hayatımızdaki öncelikleri belirleyip, aldığımız kararlara sadık kalmak. Çünkü zaman, onu nasıl harcadığımıza değil, neye yatırdığımıza göre değer kazanır. Eğer günün sonunda, aldığınız kararlar bizi mutlu ve tatmin ediyorsa, zamanı doğru yönetmişiz demektir. Belki de gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şey, kararlarımızın peşinden gitme cesareti ve zamanı buna göre şekillendirme becerisinde yatıyor.
Zamanı nasıl yöneteceğimizi düşünmek, çoğu zaman bizi sadece telaşlı bir çabanın içine sürükler. Ancak, asıl farkındalık, zamanın dışındaki unsurlara odaklandığımızda gelir: Aldığımız kararlar, belirlediğimiz öncelikler ve bunlara gösterdiğimiz bağlılık.
Her anın içinde yapabileceğimiz sayısız seçim var; bu seçimler, hayatımızı şekillendiren gerçek yapıtaşları. Yeni bir dil öğrenmek, üniversiteye geri dönmek, bitirmediğimiz tezlere geri dönmek, yığın olmuş kitapları okumak, baltayı bilemek, hep istediğimiz o hobi için alan açmak… Eğer bugün hayatımızda köklü bir değişim yaratmak istiyorsak, zamanı değil, kararlarımızı yönetmeye odaklanmalıyız. Çünkü gerçek anlamda zaman, karşımıza çıkan anlarda verdiğimiz kararların bir sonucudur.
Kabul edelim zamanı yönetmek imkansız değil mi? Ortalama bir insan ömrünün 70-80 yıl olduğunu düşündüğümüzde, Dünya’nın 4.5 milyar yaşındaki ömründe, bizim ömrümüz sadece yaklaşık 56 milyonda bir yer kaplıyor. Yani zaman aslen, bizim onu nasıl yaşadığımız ile alakalı. İşte bu yüzden, ne kadar zamanımız olduğuna değil, o zamanı nasıl anlamlandırdığımıza odaklanmalıyız.
Gerçek değişim, zamanı yakalamak değil, aldığımız kararlarla zamanı yaratmakla başlar. Ve bu, her an içinde yeniden tanımlayabileceğiniz bir gerçekliktir. Kararlarımıza sadık kaldığımızda, zamanı kontrol etmek yerine, zamanı dönüştüren kişi oluruz. İşte o an, zamanın akışında kaybolmak yerine, onunla dans etmeye başlarız.
Ne dersiniz? Zamanı yönetmeye çalışmayı bırakıp, hayatınızı gerçekten değiştirecek güçlü kararlar almaya ve bu kararların peşinden gitmeye hazır mısınız?