Zaman Matrisinde Saklı Bereket…

27/03/2024

Siz zaman matrisine baktığınızda ne görüyorsunuz bilmiyorum, ama ben anlamlı bir hayat yaşamanın bereket ile ilgisi olduğunu düşünüyorum…

Kaç zamandır aklımda 34. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Dwight D. Eisenhower’ın görev yaptığı dönemde kullanıldığı paylaşılan ve Stephen R. Covey’in “Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” isimli kitabından başlayarak etkili bir zaman yönetimi aracı olduğu vurgusu ile insanlara bu yöntemi benimsemeleri konusunda ilham verdiği ve yaygınlaşmasına katkıda bulunduğu zaman matrisi ve bu matrisin 2. kadranı var; “acil olmayan ama önemli işler”…

“Acil olmayan ve önemli işler” genellikle acil ve önemli işler tarafından gölgede kalmaya meyillidir, ancak bu işlere zaman ayırmak ve öncelik vermek, uzun vadede büyük bir fark yaratabilir. Örnek olarak; stratejik planlama, inovasyon ve araştırma, yatırım ve eğitim, ilişki yönetimi ile önceden planlama ve hazırlık…

Özetle, Q2 olarak da adlandırılan 2 numaralı kareye, kadrana odaklanmak bize uzun vadeli kazanımlar sağlar ve odaklanma süremizi de planlı bir şekilde artırmamız halinde hayattan aldığımız doyum ve kendimizi gerçekleştirme seviyemiz de otomatikman etkilenir.

(Q2 – Bereket) Ben bu kareyi kafamda bir de anlam ile bağdaştırdım; hatta anlam yarattığımız işler üstüne bir de bolluk zihniyeti ile birleştiğinde, değmeyin keyfimize… Zira bolluk zihniyeti, kişinin bolluk, bütünlük ve yeterlilik hissiyle dünyaya bakma şeklidir. Bu zihniyete sahip olursak şayet sınırlı kaynakların yerine, sonsuz olanaklar ve kaynaklar düşüncesine odaklanabiliriz. Bolluk zihniyeti, kısıtlı düşüncelerden ziyade, büyüme, başarı ve bolluk potansiyeli üzerine odaklanmayı içerir. Hal böyle olunca üretim, yaratıcı işler, katmerlenen zenginleştiren sohbetler ve sürdürülebilir öğrenme bana göre hep bu karenin mahsulü olur.

(Q1- Çaresizlik) Bununla birlikte kafamızda yarattığımız bir anlam var ve kıtlık zihniyetinde takıldıysak, yerimizde saymaya, yaptığımız işten memnun olmamaya ve fakat ötesine de geçememeye başlarız. Çünkü dilimizde hep bir soru olur; “bu saatten sonra nasıl yaparım?” Konfor alanımızı terk etmeye korkar, potansiyelimizi de gün geçtikçe inkar eder ve söndürürüz.

(Q3-Yokluk) Hele ki hiç anlam yükleyemediğimiz bir ortamda bir de üstüne üstlük kıtlık zihniyetindeysek, içimizdeki potansiyeli dahi göremez; nasıl geldiysek öyle gider, otomatik pilottan çıkamayız.

(Q4-İsraf) Anlam yokken, bolluk zihniyetindeysek de kendimizi tatmin etmek, yakalayamadığımız hazları bakarsınız yakalarız diye oradan oraya koşturup, olmadık şeyleri satın alırken buluruz kendimizi… Anlamı eşyaya yükleyip, durmadan bir şeyler satın alırız. Bolluğumuzu yığınlara çevirip, altında eziliriz…

Yaşadığımız hayatı anlamlı hale getirmenin, değerlerimizle örtüşen bir hayat yaşamanın işte bu yüzden bence bereket ile bir ilgisi var; yaşamak istediğimiz anlamı yarattığımızda odaklı ilerler, yerinde ve gerekli satın alımlar yapar ve potansiyelimizin de ötesine geçeriz. Manasız harcamalara bilinçli bir şekilde yönelmemenin yaratacağı maddi birikimi ve yüksüzlüğü saymıyorum bile…

Zihnimde laf lafı nasıl açtı derseniz, buyurunuz beni düşündüren kitaplarda bugün;

  • İnsanın Anlam Arayışı – Viktor E. Frankl
  • Kendini Arayan İnsan – Rollo May
  • Önemli İşlere Öncelik – Stephen R. Covey

Sonuç olarak, ikinci karedeki “Acil Olmayan ve Önemli” işler, anlamlı bir hayat yaşamak için önemli bir rol oynar. Bu işlere zaman ayırmak, uzun vadeli hedeflerinize ulaşmanızı sağlar, önceliklerimizi belirlemenize yardımcı olur, kişisel gelişimimizi destekler, ilişkilerimizi güçlendirir ve öz bakımımıza önem vermemizi sağlar. Bu şekilde, anlamlı bir hayatı sürdürmek için gereken unsurlara odaklanabilir ve daha tatmin edici bir yaşam elde edebiliriz.

Dilerim herkes yaşamak istediği anlamı bulup, yarattığı anlamı fiilen yaşadığı işlerin bereketini yaşar…